CEMİL COŞKUN
EĞİTİME DAİR HER ŞEY

ANNE ÇOCUK EĞİTİMİ


BÜYÜK OLMAK İÇİN…

Büyük olmak için kimseye iltifat etmeyeceksin,

Kimseyi üstün görmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın,

Ülke için gerçek idealin ne ise onu görecek, o hedefe yürüyeceksin.

Herkes sana karşı çıkacaktır, fakat sen bunlara dayanıklı olacaksın.

Önüne sonsuz engeller yığacaklardır, fakat sen bunlara karşı dayanıklı olacaksın.

Kendini büyük değil, küçük sayarak,

Kimseden yardım görmeyeceğine inanarak bu engelleri aşacaksın.

Bütün bunlardan sonra da sana “büyük” derlerse

Söyleyenlere gülüp geçeceksin.

                                                                 

Mustafa Kemal ATATÜRK
 

  ÇOCUĞUM, ÇOK ZEKİSİN, BU BELLİ;

FAKAT ZEKÂNI UNUT, DAİMA ÇALIŞKAN OL.

                                       M. Kemal ATATÜRK

 

ANNE- ÇOCUK EĞİTİMİ, BAŞARILI OLMA TEKNİKLERİ 

       BU SEMİNERİ DÜZENLEME FİKRİNİ BANA İLETEN SAYIN HÜSEYİN KAŞTAN’A, TOPLANTIYI ORGANİZE EDEN VE DAVETİYE GÖNDEREN SAYIN BELEDİYE BAŞKANINA, SEMİNERE GELİŞİMLE İLGİLİ SÜREKLİ BİLGİ VEREN SAYIN NEVZAT COŞKUN’A VE BELEDİYE ÇALIŞANLARINA,  

ÇOCUKLARININ GELECEĞİ İÇİN ÇABA SARFEDEN VE BU AMAÇLA SEMİNERE GELEN SİZ DEĞERLİ ANNE BABALARA,

 CANIMIZ, VARLIKLARI VE GÜLÜMSEYİŞLERİ İLE

YAŞAMA SEVİNCİMİZİ ARTIRAN SEVGİLİ ÖĞRENCİLERİMİZE,

SEMİNERİN SAĞLIKLI BİR ŞEKİLDE YAPILMASI İÇİN SALONUN DÜZENLENMESİNDE EMEĞİ GEÇEN HERKESE TEŞEKKÜRLERİMİ SUNUYORUM…

 BU GÜN SİZLERE ÇOCUK EĞİTİMİ VE ÖĞRENCİ BAŞARISIDA ÖĞRENCİ-VELİ İŞBİRLİĞİ VE VERİMLİ ÇALIŞMA TEKNİKLERİ HAKKINDA BİLGİ PAYLAŞIMINDA BULUNACAĞIM.

BU SUNUDA NE AMAÇLIYORUZ?

1.    ÇOCUK YETİŞTİRME KONUSUNDA NE KADR BİLİNÇLİYİZ SORUSUNU DÜŞÜNDÜRMEK.

2.    ÇOCUKLARIMIZIN EĞİTİMİ KONUSUNDA DÜŞÜNDÜRMEK.

BU GÜZEL MAYIS AYINDA, HDIRELLEZDE, ÇOCUKLARINIZLA BİRLİKTE YAN YANA MUHTEŞEM BİR GÖRÜNTÜ OLUŞTURUYORSUNUZ.

BU GÜN PAZAR,

BU GÜN BENİ İLK DEFA GÜNEŞE ÇIKARDILAR,

VE BEN ÖMRÜMDE İLK DEFA GÖKYÜZÜNÜN,

BU KADAR BENDEN UZAK,

BU KADAR MAVİ,

BU KADAR GENİŞ OLDUĞUNA ŞAŞARAK,

KIMILDAMADAN DURDUM.

SONRA SAYGIYLA TOPRAĞA OTURDUM,

DAYADIM SIRTIMI DUVARA

BU ANDA NE DÜŞMEK DALGALARA

BU ANDA NE JAVGA, NE HÜRRİYET, NE KARIM,

TOPRAK, GÜNEŞ VE BEN,

 BAHTİYARIM.

         Nazım Hikmet

 En uzak mesafe ne Afrika’dır

Ne Çin,

Ne Hindistan,

Ne seyyareler,

Ne yıldızlar geceleri ışıldayan…

En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir

Birbirini, anlamayan… 

   Can Yücel

DEĞERLİ VELİLER!

ŞİMDİ SİZLERE ÇOCUĞUNUZDAN GELEN BİR MEKTUP OKUYACAĞIM.

SEVGİLİ ANNECİĞİM VE BABACIĞIM! 

Bütün duygu ve düşüncelerimi dile getirebilseydim; size şunları söylemek isterdim.

Sürekli bir büyüme ve değişme içerisindeyim.

Sizin çocuğunuz olsam da sizden ayrı bir kişilik geliştiriyorum.

Beni tanımaya ve anlamaya çalışın. Deneme ile öğrenirim.

Bana ayak uydurmakta güçlük çekebilirsiniz.

Oyunda, arkadaşlıkta ve uğraşılarımda özgürlük tanıyın.

  Beni her yerde, her zaman koruyup kollamayın.

Davranışlarımın sonuçlarını kendim görürsem, daha iyi öğrenirim. Bırakın kendi işimi kendim göreyim.

Büyüdüğümü başka nasıl anlarım?

Büyümeyi çok istiyorsam da ara sıra yaşımdan küçük davranmaktan kendimi alamıyorum.

Bunu önemsemeyin. Ama siz beni şımartmayın.

Hep çocuk kalmak isterim sonra. Her istediğimi elde edemeyeceğimi biliyorum.

Ancak siz verdikçe almadan edemiyorum.

Sözünüzü tutmayınca sizlere güvenim azalıyor.

Bana kesin ve kararlı davranmaktan çekinmeyin.

Yoldan saptığımı görünce beni sınırlayın.

Koyduğunuz kurallar ve yasakların hepsini beğendiğimi söyleyemem. Ancak hiç kısıtlanmayınca da ne yapacağımı şaşırıyorum.

Tutarsız davrandığınızı görünce hem bocalıyorum hem de bundan yararlanmadan edemiyorum.

Öğütlerinizden çok davranışlarınızdan etkilendiğimi unutmayın.

Beni eğitirken ara sıra yanlışlar yapabilirsiniz.

Bunları çabuk unuturum.

Ancak birbirinize saygı ve sevginin azaldığını görmek beni yaralar ve sürekli tedirgin eder.

Çok konuşup çok bağırmayın. Yüksek sesle söylenenleri pek duymam.

Yumuşak ve kesin sözler bede daha iyi iz bırakır.

‘ Ben senin yaşındayken…’ diye başlayan sözleri hep kulak ardına atarım.

Küçük yanılgılarımı büyük suçmuş gibi başıma kakmayın.

Bana yanılma payı bırakın.

Beni korkutup sindirerek, suçluluk duygusu aşılayarak uslandırmaya çalışmayın.

Yaramazlıklarım için beni kötü çocukmuşum gibi yargılamayın. Yanlış davranışlarım üzerinde durup düzeltin.

Ceza vermeden önce beni dinleyin. Suçumu aşmadığı sürece cezama katlanabilirim.

Beni dinleyin,

Öğrenmeye en yakın olduğum anlar, soru sorduğum anlardır. Açıklamalarınız kısa ve özlü olsun.

Beni yeteneklerimin üstünde işlere zorlamayın.

Ama başarabileceğim işleri yapmamı bekleyin.

Bana güvendiğinizi belli edin.

Beni destekleyin!

Hiç değilse çabamı övün.

Beni başkalarıyla karşılaştırmayın! Umutsuzluğa kapılırım.

Benden yaşımın üstünde olgunluk beklemeyin.

Bütün kuralları birden öğretmeye kalkmayın.

Bana süre tanıyın.

Yüzde yüz dürüst davranmadığımı görünce ürkmeyin.

Beni köşeye sıkıştırmayın.

Yalana sığınmak zorunda kalırım.

Sizi çok bunaltsam bile soğukkanlılığınızı yitirmeyin.

 

 

Kızgınlığınızı haklı görebilirim ama beni aşağılamayın.

Hele başkalarının yanında onurumu kırmayın.

Unutmayın ki ben de sizi yabancıların önünde güç durumlara düşürebilirim.

Bana haksızlık ettiğinizi anlayınca açıklamaktan çekinmeyin.

Özür dileyişiniz size olan sevgimi azaltmaz.

Tersine beni size daha çok yaklaştırır.

Aslında ben sizleri olduğunuzdan daha iyi ve değerli görüyorum. Bana kendinizi yanılmazı ve erişilmez göstermeye çabalamayın. Yanıldığınızı görünce üzüntüm büyük olur.

Biliyorum ara sıra sizi üzüyor, belki de düş kırıklığına uğratıyorum.

Bana verdiklerinizin yanında benden istediklerinizin çok olmadığını da biliyorum.

Yukarıda sıraladığım istekler size çok geldiyse birçoğundan vazgeçebilirim.

Yeter ki beni ben olarak seveceğinize olan inancım sarsılmasın.

Benden “örnek çocuk” olmamı istemezseniz, ben de sizden kusursuz ana-baba olmanızı beklemem. Sevecen ve anlayışlı olmanız bana yeter.

Sizin çocuğunuz olarak doğmak elimde değildi.

Ama seçme hakkım olsaydı, sizden başka kimsenin çocuğu olmak istemezdim.

Sevgiler.

Çocuğunuz. 

Pulsuz Dilekçe

Prof. Dr. Atalay YÖRÜKOĞLU 

SAYIN VELİLER!

Çocuğunuzdan gelen mektup böyle.

Bu gün sizinle yapacağımız sohbete birçok şeyi sığdırmaya çalışacağız.

Zamanımız ve nefesimiz nereye kadar yeterse.

Ama benim amacım çok fazla reçete sunmak yerine hepimizi biraz düşündürmek, çocuklarımıza karşı bizim, çocuklarımızın anne- babalarına karşı tutumlarını gözden geçirebilmelerini sağlamak. 

EKMEĞİ AL BENDEN, SUYU AL, HAVAYI AL.

AMA ALMA BENDEN GÜLÜŞÜNÜ

 ÖLÜRÜM ÇÜNKÜ.

         Pablo Neruda        

Şimdi sizinle yine bir kızımızın mektubunu paylaşmak istiyorum.
Sol Yanım Acıyor Anne!

Merhaba anne! Yine ben geldim.

Merak etme okuldan çıktım da geldim.

Anneler de babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama Ali, “Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder” demişti de onun için söylüyorum.

Geçen hafta öğretmen, sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte öğretti sağımı solumu.

Ben biliyorum artık anne; sağım neresi, solum neresi; ağrıyan yanımın neresi olduğunu…

Şimdi iyi biliyorum anne! Hani geçen geldiğimde, şuram acıyor, şuram işte demiştim de, bir türlü söyleyememiştim ya, acıyan yanımı anne! Sol yanım çok acıyor anne!

Hem de her gün acıyor anne, her gün.

Dün sabah annesi Ayşe’nin saçlarını örmüştü. Elinden tutup okula getirdi. Yakası da danteldi.

Zil çalınca öptü. “ Hadi yavrum sınıfa” dedi. Ben de ağladım. Ağladım hiç de utanmadım. Öğretmen “Ne oldu?” dedi.

“Düştüm dizim acıyor” dedim.

Yalan söyledim anne!

Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne!

Bugün ben de saçım örülsün istedim. Babam ördü ama onunki gibi olmadı.

Dantel yaka istedim. Babam “Ben bilmem ki kızım” dedi.

“ Bari okula sen götür” dedim. “Kızım iş!..” dedi.

Ben de banane dedim ağladım. “Kızım ekmek!” dedi babam.

Sustum ama okula giderken yine ağladım anne.

 Ha, bir de sol yanım yine çok acıyor anne!

Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi.

Zeynep “ Annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş” dedi.

Babam hepsini birlikte yıkıyor. Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?

Uff, babam! Her gün domates, peynir koyuyor beslenmeme.

Üzülmesin diye söylemiyorum ama, arkadaşlarım her gün kurabiye, börek pasta getiriyor.

 

 

 Biliyorum babam börek, pasta yapmasını bilmez anne…

Hava kararıyor, ben gideyim anne! Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi.

Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum.

Kim bozuyor toprağını, çiçeklerini kim koparıyor?

 

 

İzin verme anne ne olur; toprağına el sürdürme.

Eve gidince aklıma geliyor, bir de bunun için ağlıyorum anne!

Bak kavanoz yanımda; toprağından bir avuç daha alayım.

Biliyor musun anne, her gelişimde aldığım topraklarını?

Şu kavanozda biriktirdim. Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum.

Her sabah onu öpüyor, kokluyorum.

Kimseye söyleme ama anne!

 Ha, unutmadan; öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi.

Ben babama yazdıracağım. Öğretmen anlarsa çok kızar ama banane kızarsa kızsın.

 Ben seni hiç görmedim ki; neyi , nasıl anlatacağım anne!

Seni adın geçince sol yanım acıyor anne! Hiçbir şey yutamıyorum.

Bazen de dayanamayıp ağlıyorum. kağıda da böyle yazamam ya anne!

Toprağını öpeyim, sen de rüyama gel; beni öp. Mutlaka gel anne!

 Sen rüyama gelmeyince, sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne! İşte tam şurası.

Sol yanım çok acıyor anne! Seni çok özledim, çok anne!

 

 

Lütfen sevdiklerimizin kıymetini bilelim. Hem de her zaman…

 

 

DEĞERLİ VELİLERİMİZ!

 

 

Dünyada en değerli varlığımız çocuklarımız. Bunda hiç kuşku yok. Çocuklarımız sadece biz velilerin en değerli varlığı değil aynı zamanda ülkemizin de en değerle varlığı. Geleceğimiz.

Bunca yatırım, bunca emek bunun için.

 

 

Öyleyse Ne yapmalı, Ne Yapmamalı?

 

 

 

 

1.    Tutarsız Davranmamalı:

 

 

                Anne babalar olarak çocuklarımıza birçok konuda öğütler veriyoruz. Ancak çocuklarımıza söylediğimiz sözlere uygun davranışlarda bulunmuyoruz. Örneğin çocuklarımıza sürekli olarak “otur ders çalış, kitap oku, sigara içme” vb. türden sözler söylüyoruz.

                 Ancak; ders çalış ya da kitap oku derken muhtemelen biz televizyonun başında oluyoruz.  Çocuk böyle bir durumda “Madem kitap okuma güzel bir şey ise neden annem-babam hiç kitap okumuyor?” diye düşünüyor. Sigara içme diyen anne babaların büyük çoğunluğu çocuklarının yanında muhtemelen sigara içiyor. Okullarımızda “Tutum, Yatırım ve Yerli Malı Haftasında” aynı tutarsızlık maalesef yıllardan beridir yapılıyor.  Öyleyse; “ÖĞÜT VERME, ÖRNEK OL.”

 

 

       2. Fazla Duyarlı Olmak:

          Bebekler ve çocuklar büyüdükçe kendi başlarına hareket etmek, iş yamak, birey olmak isterler.  Anne babalar çocuklarına yardım ederken çocukların yapabileceği işi ya da hareketi çocuğa yaptırmazda kendi yaparsa çocuğun gelişimini engellemiş olur. Annenin tepki dozunu kaçırıp, çocuğunun en hafif sızıldanmalarına gereğinden fazla duyarlı olup tepkide bulunması da anne ile çocuk arasında bağımlılığın oluşmasına neden olur. Bağımlı olarak gelişen ve yetişen çocuk artık tek başına karar veremez, iş yapamaz. Büyüdüğünde artık iş bulma, iş kurma, evlenme, ev döşeme gibi alınıza ne gelirse bütün işleri anne baban yapması ister. Anne babalar bu durumdan çok şikayet ederler. Halbuki bu hale getiren anne babanın ta kendisidir.

 

 

        3. Sürekli ve Olumsuz Eleştiri:

       Deprem bölgesinde bulunan bir evde orta şiddette bir zelzele sonucu ev sallanmaya başlayınca merak eden anne “Nerdesin?” diye seslenir. Çocuk içerden korkak bir sesle “Ben yapmadım anneciğim” diye cevap verir.

 

 

           Her zaman suçlanan, eleştirilen, kısıtlanan, engellenen hiçbir şey yapmaz, iş yapma, risk alma cesareti kaybolur. Hiçbir şeye karşı duyarlı olmaz.

 

 

3.    Yaşına Göre Sorumluluk:

 

 

       Çocuklara küçük yaşlardan itibaren yaşlarına uygun işler ve sorumluluklar verilmelidir. Ailenin ve okulun görevi çocukları hayata hazırlamaktır. Çocuklarımızın kendisine, ailesine, çevresine, ülkesine ve yaşadığımız dünyaya karşı sorumluluklarını bilmesinin ve yerine getirmesinin biricik yolu budur.  Kaynaklar sonsuz değildir. ‘Hazıra dağ dayanmaz.’ Derler. Ocuklarımıza hayatlarından kendilerinin sorumlu olduğunu, bunu kendilerinin kazanıp kendilerinin geliştirebileceğini öğretmeliyiz.   

 

 

         Yavru bir kelebek, kozasının liflerinden sıyrılıp dışarı çıkmaya uğraşıyormuş. Bunu gören yardımsever biri, hemen kelebeğin imdadına koşuvermiş. Dikkatlice kozanın liflerini sıyırarak onun dışarı çıkmasını sağlamış. Kozasından kurtulup dışarı çıkan kelebek çırpınmış fakat bir türlü uçamamış. Bu olayda yavru kelebeğe yardım ettiğini zanneden kişinin bilmediği doğa gerçeği şudur: Kelebeğin kanatları ancak kozadan çıkma mücadelesiyle güçlenip uçmaya elverişli hale gelebilirdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

        5. Bilinçaltının Olumsuz Beslenmesi:

        Bilim insanları insan kişiliğinin yüzde yetmişinin yedi yaşına kadar, beyin gelişiminin de üçte ikisinin altı yaşına kadar tamamlandığını belirtiyorlar. Bu bilimsel gerçekler ışığında çocuğun ruhsal ve zihinsel gelişiminde ailenin yeri ve önemi çok net ortaya çıkıyor. Öyleyse bu bilimsel bilgileri nasıl yorumlamalıyız? Çocukların bilinçaltını nasıl şekillendirmeliyiz? Konuya bizlere tanıdık örnekler verilim.

 

 

          Yeni yürümeye başlayan çocuğumuz eğer kafasını masaya çarpıp ağlarsa, genellikle anneler hemen koşup çocuğun kafasını öper ve “Bak öptüm geçti.” Der. Ya da masaya vurarak “Al sana, sen nasıl benim çocuğumun başını acıtırsın.” Der. Buradan beyin bilinçaltına şöyle bir kayıt yapar.  Sana zarar verene sen de zarar ver. Çocuk büyüdüğü zaman buna benzer olaylarda hep annesinin yaptığını yapacaktır. (Buna benzer birçok kayıtla bilinçaltını besliyoruz. Burası Türkiye, böyle şeyler olur, Bizden adam olmaz, erkekler ağlamaz vb.)

 

 

 

 

         6. Çocuklarımızı Ruhsal Yönden Doyurmak:

 

 

                  Bu sözden çocuklarımızın midesinin doyurulmasının önemsiz olduğu düşünülmesin. Ancak; insanların duygusal açlığının telafisi çok daha güçtür. Gece çocuklarımız uyurken yanaklarına kondurduğumuz bir öpücüğü, kış gecelerinde üzerlerini örtmemizi, kapıdan “Hoş geldin canım .” ifadesiyle karşılayışımızı, ateşi çıkınca alnına koyduğumuz ıslak bezi… Sıradan davranışlar olarak görmeyelim. Bunlar çocuklarımızın ruhsal gelişiminin ilaçlarıdır. Bu yatırımlar en değerli varlı olan insana yatırımdır.

 

 

Bir Saat

 

 

“Adam eve geldiğinde altı yaşındaki oğlu kapının önünde onu bekliyordu. Çocuk babasına: “ Sana bir şey sorabilir miyim baba? Diye sordu. Babası: “Sor bakalım, ne soracaksan?” dedi. Çocuk: “baba sen bir saatte ne kadar para kazanıyorsun?” Babası: “Çocuklar böyle şeylerle ilgilenmezler ve hem bundan sana ne!”dedi. Çocuk ısrarla “lütfen babacığım, öğrenmek istiyorum!” deyince; babası “ Yirmi milyon alıyorum diyelim, ne olacak?” Çocuk: “ Bana on milyon lira borç verir misin?” dediğinde babası kızar ve”Eee! Fazla oluyorsun ama! Hadi derhal odana git, dersine sen! On milyonmuş, şuna bak!

Çocuk sesini çıkarmaz ve doğruca hüzünlü bir şekilde odasına gider.

 

 

Babası biraz sakinleşir ve kendi kendine: “ Bu çocuk on milyonu ne yapacak acaba?” der. Baba, biraz daha sakinlişmiştir. Yine kendi kendine”Boşuna kalbini kırdım çocuğun, gidi gönlünü alayım.

Allah Allah! On milyonu ne yapacak bu çocuk?”

Baba oğluna: “Kusura bakma oğlum! Yorucu bir gün geçirdim, gerginliğim üzerimdeydi.

Al bakalım sana on milyon lira”der. Çocuk sevinir ve babasına teşekkür eder.

Çocuk daha önceden biriktirdiği kumbarasındaki paraları da çıkarır ve saymaya başlar.

 Babası bu durumu görünce yine sinirlenir. “Oğlum paran olduğu halde niye benden para istiyorsun?” diye bağırır. Çocuk “Baba kumbaramda yeterince para yoktu, yalnızca on milyonum vardı” dedikten sonra çocuk babasının verdiği on milyonu da kumbaradaki paraya ekler ve babasına”

 Hani sen saatte yirmi milyon kazanıyordun ya baba! İşte yirmi milyon lira! Bana bir saatini ayırıp benimle ilgilenir misin? (Hasan YILMAZ, Öğretmenim Lütfen Beni Okur musun?)

 

 

          8. Makineleşen İnsan:

 

 

            “Ders çalış, televizyon seyretme, oyun oynama, ödevini yaptın mı? Yazılıdan kaç aldın? Sınavda kaçıncı oldun?” gibi sorular öyle tahmin ediyorum ki bizler çok tanıdık geliyor. Peki, bu sorularda bir sorun mu var? Diyeceksiniz. Sorun şu: Bu kadar sorudan sonra çocuk şunu hissediyor. Acaba ben annem ve babam için derslerden başka bir ihtiyacı olmayan bir robot muyum?

 

 

         9. Dikkat Televizyon, Bilgisayar Çıkabilir:

 

 

        Öğrencilerimizin zamanlarının büyük çoğunluğunu “Televizyon, Atarı, Bilgisayar” alıyor. Bunun birçok nedeni var.

         

*        Evde sohbet ortamlarının olmaması,

*        Çocukların yeterince oyun oynayacak ortamlarının olmaması,

*        Derslerin ve ödevlerin yararının kavranmamış olması,

*        Okumanın öneminin kavranmamış olması, evlerde kitap okuma saatlerinin olmaması, evlerde yeterli sayıda kitabın bulunmaması, ( Kültürümüzde kitaba çok büyük değer verilmektedir. Biz kitaba saygımızdan ve verdiğimiz değerden dolayı kitabı göğsünde taşıyan bir kültürün çocuklarıyız.)

*        Televizyonların yanlış programlar ile çocukları olumsuz etkilemeleri,

 

 

     Gibi nedenleri sıralayabiliriz. Bunlardan çocuklarımızı acilen kurtarmalıyız. Kaybettiğimiz sadece çocuklar değil geleceğimizdir. Buna göre hareket etmeliyiz. Bütün anne babaların ve çocukların bu problemi çözme sorumluluğu bulunmaktadır. El birliği ile çocuklarımızı tatil oldu diye üzülür duruma getirmeliyiz…

 

 

       10. Yaratıcılığı Engellemek:

 

 

         Bunun için fazla bir şey söylemeye gerek yok. Çocuğun merakını kim söndürürse yaratıcılığını o öldürmüş demektir. Merakı sönen kişi kaç yaşında olursa olsun ihtiyarlamış demektir.

 

 

Yaratıcılığı Destekleyen Tutumlar:

 

 

*        Öğrencileri bir birey olarak kabul etme ve öyle davranma,

*        Öğrenciyi özgür olmaya özendirme,

*        Öğrencilere iyi bir model olma,

*        Heyecanlı olabilme,

*        Öğrencileri eşit kabul edebilme,

*        Öğrencileri doğrudan ödüllendirebilme,

*        Öğrenciye ilgi gösterebilme,

*        Sürekli okuyan kişiler olabilme,

*        İkili ilişkide kolay iletişim kurabilme,

 

 

Yaratıcılığı Engelleyen Tutumlar:

 

 

*        Öğrencinin cesaretini kırma,

*         Güvensizlik,

*        Aşırı eleştirme,

*        Davranışlarında bir uçtan diğer uca gidip gelme,

*        Heyecan duymama,

*        Düz okumayı vurgulama,

*        Dogmatik ve katı olma,

*        Alanıyla ilgili gelişmeleri izlememe,

*        Genelde yetersiz olma,

*        İlgi alanı dar olma,

*        Sınıf dışında tartışma konuşma ve konuşma yeteneği olmama,

 

 

11. TUTUMLU- ÜZENLİ OLMA-ZAMAN KULLANIMI:

 

Çocuklarımızın ileride nasıl bir kişiliğe sahip olacağı aile ortamında şekilleniyor. Eğer evde anne baba eşyaları, yiyecekleri, araç gereçleri doğru, tasarruflu kullanıyorsa, eşyalara değer veriyorsa, tertipli ve düzenliyse o çocuk da ileride öyle oluyor. Eğer aile ortamı öyle değilse savurgan, hiçbir şeye değer vermeyen (bunun içinde anne- babası da var.), kaynakları çok kötü kullanan, yarını hiç düşünmeyen bir kişi olup çıkıyor. Böyle insanlara gökten para yağsa yetmez.

 

 

Her sabah kalktığımızda bankadaki hesabımıza 86400 altın yatırılıyor. Bu altınları istediğimiz gibi harcamada serbestiz. Ancak; ne kadar harcarsak harcayalım, hesabımızdaki atınlar ertesi günkü hesabımıza devretmiyor.

         Zaman kullanımında örnek olarak çocuklarımıza olumlu model oluşturabiliriz. Başarılı olmanın en temel yollarından birisi zamanı kontrol altına almaktır. Bunun en kolay yolu bir zaman planı yapmaktan geçiyor. Günümüzü Zorunlu işler, gerekli işler ve önemsiz işler diye bölümlere ayırabiliriz. Bundan sonra başarının kendiliğinden geldiğini göreceksiniz.

 

 

          12.AYNI YÖNTEMİ KULLANARAK FARKLI ÇÖZÜM BEKLEMEK:

 

 

         Einstein Deliliği böyle tarif ediyor. Örneğin; Yağmur Yağıyor + Dışarı Çıkıyorum = Islanıyorum. Bu denklemde yağmurun yağmasına müdahale etme şansım yok. Sonucu değiştirmemin yolu yağmurun yağmasına göstereceğim tepkidir. Öyleyse dışarıya şemsiye ile çıkarsam sonucu değiştirebilirim.

 

 

13.ÇOCUKLARIN PSİKOLOJİK YIPRANMIŞ KAFA:

         Yıpratıcı eleştiriler, olumsuz ve yaralayıcı sözler gün içinde çocukların derslerini anlamada zorluk çekmelerine neden olmaktadır. Evdeki en küçük bir tartışma öğrencilerin duygu dünyalarında büyük tahribatlar yaratmaktadır.

 

 

 

 

AFETMENİN DAYNILMAZ HAFİFLİĞİ

 

 

Bir Lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir öneride bulunur. Öğrencilere; ‘ Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!’ Öğrenciler bu işten bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: ‘Şimdi bu güne dek affetmeyi reddettiğiniz her bir kişi için bir patates alın, o kişinin adını patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun.’ Bazı öğrenciler torbaların üçer- beşer patates atarken, bazılarının torbası ağzına kadar dolmuştur. Bundan sonra öğretmen açıklamasını yapar. ‘ Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaktır.

 

 

Aradan bir hafta geçmiştir. Öğretmenleri sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlarlar. ‘Hocam bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor. ‘Öğretmenim patatesler kokmaya başladı. Vallahi insanlar tuhaf bakıyorlar bana. Hem sıkıldık hem yorulduk.

 

 

Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: ‘Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.       

 

 

14. 0-6 YAŞ DÖNEMİ:

 

 

Bilim adamları beyin gelişiminin üçte ikisinin 6 yaşına kadar tamamlandığını belirtmektedirler. Çocuğun geliminde en önemli iki yer:

 

 

1.    Aile,

2.    Okul Öncesi Eğitim Kurumları

 

 

Beyindeki bilgi yolları gelişim evresinin ancak belirli dönemlerinde, özellikle ilk yaşlarda açıktır; daha sonra kullanılıp- kullanılmadığına ya da hangilerinin kullanılıp- kullanılmadığına bağlı olarak bu yollardan bazıları, dönüşsüz olarak kapatılır ve kişi o yöndeki becerisinin önemli bir kısmını yitirir. İşte bu nedenle, potansiyel olarak Nobel Ödülü alabilecek fizik yeteneğine sahip olan bir ayakkabı tamircisi, daha sonra eğitilmesi için bu olanaklara  kavuşsa dahi, becerisini geliştirecek organik yapıyı geri getiremez.

Yeteneklerin geliştirilmesi için gelişim süreci içinde uygun zamanda uygun uyarıların verilmesi gerekir. Çünkü gelişim geriye dönüşü olmayan bir değişim ve sürekliliktir. Ancak zamanında ve uygun impulsların (uyaranlar) verilmesiyle istenen değişiklik sağlanabilir. Ayakkabı tamircisi – Nobel ödülü alacak kişi olabilirdi.

 

 

        Hindistan’da Mitnepar Yetimhanesine getirilip Kamala ismi takılan kız çocuğunun hayat hikayesi çok enteresandır. Kamala insan toplumundan uzak yaşayan bir insan yavrusunun organsal gelişme hariç, motor, duyusal, entelektüel ve lisan gelişimi bakımından nasıl geri kaldığına çok güzel bir örnektir. Zira 8 yaşında olan bu kız çocuğu dağda bulunduğunda ellerini hiçbir işte kullanamıyor. Kurtlar gibi dört ayak üzerinde yürüyor. Acıkınca etrafını kokluyor., kurtlar gibi diliyle yerden su içiyor, hayvan eti yiyor, insanlardan kaçıyor, konuşamıyor, kendi kendine kalmayı ve karanlığı tercih ediyor, geceleri tıpkı kurt gibi uluyordu. Gülme ve gülümsemeyi katiyen bilmiyordu. Yetimhaneye geldikten sonra devamlı bir eğitimle ancak 3 yılda gülmesini, 5 yılda bardaktan su içmesini, 3 senede iki ayak üzerinde durmasını, 5 senede iki ayak üzerinde yürümesini öğrenebilmişti. Fakat gene de acele bir durum olunca derhal  kendini 4 ayak üstüne attığı kaydedilmektedir. Lisan öğrenme bakımından da çok güçlük çekmiştir. Nitekim 17 yaşında öldüğünde bütün bildiğinin 45 kelimeden ibaret olduğu kaydedilmiştir.

 

 

 

 

15. Hayat Uzun Bir Maraton:

Hava çoktan kararmış ve maraton koşusu sonuçlanalı bir saati geçmişti. Seyircilerin neredeyse hepsi stadyumu terk etmişti. Son kalan seyirciler de çıkmak üzereydi ki stadyumun giriş kapısından zenci bir atlet gözüktü. Koşmuyordu. Sekme ile yürüme arasında bir hareketle bitiş çizgisine ulaşmaya çalışıyordu.

 

 

Yüzünden, aksayan ayağından dolayı ıstırap çektiği belli olan Tanzanyalı atlet John S. Akhwari sonud bitiş çizgisine ulaşmayı başardı. Akhwari 1968 Olimpiyatlarındaki bu koşusu ile spor tarihine geçti.Ama bunun nedeni yarışı birinciden sonra bitirmesi değil, bitiş çizgisine ulaştıktan sonra gazetecilere söyledikleriydi.Tanzanyalı atlet yarış sırasında bir kaza geçirmiş ve yaralanmıştı. Tedavisi yapılmıştı ama bacağı hala kanıyordu. Buna rağmen devam etmeye karar vermiş ve kalan birkaç seyircinin takdir dolu alkışlarıyla yarışı bitirmişti.Şimdi yanına yaklaşan gazeteciler sordular. Yarışı kazanma şansını zaten yitirmişsiniz neden mutlaka bitiş çizgisine ulaşmak için kendinizi zorladınız*

      

           Atlet bu soruya şaşırdı ama verdiği yanıt soruyu soran gazeteciyi utandırmaya yetti:

          ‘Çünkü halkım beni buraya yarışmaya başlamam için değil, yarışı bitirmem için gönderdi.’

 

 

          16. Öz Denetim:

         Kişinin kendi duygu ve düşüncelerini kontrol altına almasını sağlayabilmektir.

        Çocuğunuza göstereceğiniz sevgi ve disiplin yoluyla, çocuğunuz özsaygı ve özdenetimi öğrenir.

 

 

         17. Kaygıyı Azaltın:

         Kaygıyı artıran veli sözleri:

-         Sen akıllıysan bu sınavı kazanırsın.

-         Bak fanlın çocuğu nasıl çalışıyor.

-         Bak, ablana, ağabeyine yüzümüzü nasıl ağarttı.

 

 

Kaygıyı Azaltan Veli Sözleri:

-Ne yaptın, nasıl gidiyor?

- Bizden bir beklentin, bir isteğin var mı?

 

 

MASAL

 

 

BİR MASAL ANLAT BANA

MASAL SEN KOKSUN.

BALI KANINDAN,

CANI CANINDANVER.

GİTSİN GİDELER

SEN HEP GELİVER.

KAPIYI ÇALMADAN GİR RÜYALARIMA

HER GECE BANA GÜL(Ü)VER.

                     

                            CEMİL COŞKUN

 

 

      BAŞARI FORMULÜ:

1.    Hedef Belirlemek

2.    Harekete Geçek

3.    Israrcı Olmak

4.    Yaşam Boyu Sağlık, Yaşam Boyu Spor, Yaşam Boyu Öğrenme

 

 

Öğrencilerin Başarısını Neler Engelliyor?

EZBERE HAYIR

 

 

EZBERLEME (YÜREKTENLİK):

Bir bilginin “değişmez tek doğru” olarak benimsenmesi, öyle olduğuna ilişkin kalben güvenin akıl yoluyla tatbik edilmeyişidir. Merak kökenli kuşku ile birleşik olmayan her bilgi “yürekten bilgi” olup, “yürektenlik” bir öğrenme yöntemi olan akılda tutma (belleme) değildir.

 

 

Eğitim sistemimize damgasını vurmuş bulunan “tek doğrular” yani ezber ancak bu doğruların izin verdiği alanlarda sınırlı olarak hareket edebilmemize izin veriyor.

 

 

Alışılmış kalıpların dışına çıkılamayacağı, çıkılmaması gerektiği yolunda kuvvetle koşullandırılarak birer erişkin hale gelen çocuk ve gençlerimizin bir şey “yapabilmeleri” gerçekten olağanüstü sayılmalıdır.

 

 

Bütün bu kıtlıklar altında tatmin arayan insanlar çareyi konuşmakta, ama genellikle olumsuzluk üretecek biçimde konuşmakta, çok ve boş konuşmakta bulmuşlardır.

 

 

Zihinsel engellilik ile eşdeğer etki yaratan bu bariyerler, eğitimdeki” bilgi yükleme” ve “yüklenen bilgilerin sorgulanmadan doğru kabul edilmesi”nin bir sonucudur.

 

 

Başta eğitimiler ve anne babalar olmak üzere tüm toplum bu bariyerlerden kurtulma konusunda sorumludur. Kurtulabilmenin ilk koşulu ise bu konularda düşünmeye başlamak, sonra da “ başkaları halletsin, bir yararı varsa ben de görürüm” ilkelliğinden silkinmektir.

 

 

Bu yapılmazsa ne olur? “Büyük sistem” kendini anlamak istemeyen kişi ve toplumlara yaptığını bize de yapar: Yok eder. Yavaş yavaş ama kararlılıkla! Herkese ve her şeye yazık olur…

 

 

BİR ŞEYİ EZBERLEMEK, BİLMEK DEMEK DEĞİLDİR.

                                                             MONTAIGNE

Ezber eğitimde, bilginin doğru ve değişmez doğru olduğuna inanmak vardır. Böylece insanoğlu ve tüm canlıların doğuştan sahip olduğu en ilginç özelliği yani merakı öner.

 

 

Merakı sönmüş kişi hayatını ister bilimle ister ticaretle isterse dinle uğraşarak kazansın, bu insan gerçekte yaşamayan, ruhu ölmüş, yalnızca bedeni kalmış bir varlıktır.

 

 

                                      OTUZUNDA ÖLDÜ, ALTMIŞINDA GÖMÜLDÜ.

                                                                                                           J. P. SARTRE

 

 

Direksiyonu kilitlenmiş bir araç nasıl ki yolun bazı yerlerinde doğru gidiyormuş gibi olursa da sık sık etrafla çatışırsa, ezberle merakı sönmüş bir kişi de sürekli olarak kendi gibi düşünmeyenlerle çatışır.

 

 

 

 

     Meraksızlık: Merak insanda öğrenme isteği yaratır. Çocuklarımız merak ederse mutlaka öğrenir.

 

 

SEVGİLİ ÖĞRENCİLER!

 

 

ÖĞRENME SİZİN İŞİNİZDİR, ÖĞRETMENİNİZ DE DAHİL,BUNU SİZİN YERİNİZE KİMSE YAPAMAZ.

 

 

BUNUN İÇİN:

 

 

(1)MERAK EDİN

(2)NASILÖĞRENDİĞİNİZİ KEŞFEDİN,

(3)ÖĞRETMENİNİZDEN DE YARDIM  İSTEYEREK SİZ ÖĞRENİN

 

 

NE KADAR KOLAY ÖĞRENEBİLDİĞİNİZDE SİZ DE ŞAŞACAKSINIZ!

 

 

                                            Bilgisizsiniz…                        BİLGİ  SİZSİNİZ…

 

 

ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK:

 

 

Neyin, nasıl öğrenildiğini ve daha iyi nasıl öğrenileceğini bilmek ve bu bilgileri kendi öğrenme sürecinde kullanabilmektir.

 

 

NİÇİN ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMELİYİZ:

 

 

Daha az zamanda, daha az çabayla, daha çok şey öğrenebilmek ve öğrenmeyi uğrunda “fazladan bir çabanın” harcandığı bir uğraş olmaktan çıkarıp yaşam tarzına dönüştürmek için mutlaka öğrenmeyi öğrenmeliyiz ve öğrencilerimize öğretmeliyiz. Bunu yaptığımızda bilgi, bilim vb. alanlarda büyük bir sıçrayış yapacağımız kesindir. (Büyük patlama)

         Öğrenme; o anda öğrenilen (yeni gelen bilgi) ile daha önceden öğrenilmiş olan (hafızada var olan bilgi) arasında bir bağ kurma işidir. Bu bağ ne kadar güçlü kurulursa öğrenme o kadar kaliteli olmuş demektir. Bu bağı güçlü kurmak için bilginin öğrencinin somut yaşantısına dayandırılması, bol örnekler verilmesi, konunun bütün boyutlarıyla açıklanması, günlük yaşantısından ve yakın çevresinden olaylarla ilişkilendirilmesi, alıştırmalar yapılması, uygulamalar yapılması, proje çalışmalarının yaptırılması gerekir.

         Eğer yeni gelen bilgi ile ilgili hafızada hiçbir bilgi yok ise, yapılması gereken şey bu “ilk bilgi”nin hafıza üzerinde derin bir “ilk izlenim” oluşturmasını sağlamaktır. Bunun için;

        

1. Aynı bilgiyi ardı ardına göndermek, yani tekrar etmektir.

        

2. Yeni gelen bilgiyi daha çok duyu organıyla algılamak, yani çok kanallı kayıt yapmaktır.

        

3. Yeni gelen bilgiyi bilinçli olarak diğer bilgilerle ilişkilendirmektir.

 

 

Öğrenmede Üç Adım:

 

 

1. Bilgi almak (toplamak)

 

 

2.Alınan bilgiyi izlemek, kullanılabilir hale getirmek,

 

 

3.Bilgiyi saklamak.

 

 

                            ÇARESİZSENİZ……..        ÇARE    SİZSİNİZ!...

    

                            (B) İLGİLENİN…

     

YAŞAMAYA NE KADAR MECBURSAK ÖĞRENMEYE DE O KADAR MECBURUZ…

 

 

 

 

İÇİNİZDEKİ DEVİ UYANDIRIN

 

 

         Çoğunlukla beyin potansiyelimizin %2-3’ünü kullandığımız için içimizde uyuyan bir dev olduğu gerçektir.

 

 

         İçimizdeki dev beyindir. Ancak içimizdeki “dev” yoğunlaştırılmış beyin gücüdür. Konsantre beyin gücü bir noktaya tüm beyin gücünün odaklanmasıdır.

 

 

         Beyin gücünün “içindekiler” hırs, istek, karar, inanç, zekâ, bilgi, duygu, vb.’nin bir karışımıdır.

 

 

 

 

BEYİN GÜCÜNÜ ZAYIFLATAN 4 DURUM

 

 

         1. Beyin kendisinden tam, net ve kesin olarak ne istendiğini bilmek ister.

        

2. Beyin hep bir konu ile ilgilenince gücü zayıflar. Sıradan, basit, monoton- tekdüze bir işe yoğunlaştırılmış bir şekilde uzun süre yaparsa beyin inanılmaz derede sıkılır ve yorulur.

 

 

3. Ne söylendiğini anlamayınca beyin bunalır. Anlaşılması zor kitaplar da insan beynini yorar, çıldırtır.

 

 

4. Beyin gücünü zayıflatan veya israf eden bir davranış da beyin sahibinin bir amacının olmamasıdır.

 

 

 

 

BEYNİ İKNA ETMENİN ALTI KURALI

 

 

         1. Kendinizden tam olarak ne istediğinizi kesinleştirin. Örneğin; “x yazarının x kitabını bu gün bitirmek istiyorum.” Gibi komutlar veriniz.

 

 

         2. Niçin istediğinizi belirleyin. Motivasyonumuzun kaynağı “niçin” lerimizdir. Eğer bir işi yapmak için yeteri kadar sebebiniz varsa onu mutlaka yapabilirsiniz. Bir insanı en iyi kendi bulduğu nedenler ikna eder.

 

 

         3. Kendinizden doğru zamanda bir şey isteyin. Beyninizin bir konuya veya soruna kilitlendiği zamanlarda bu konularda bu konuların dışında, onlarla ilgisiz bir şey istemeyin.

        

Yorgun, mutsuz, uykusuz, sinirli anlarınızda kendinizden bir şey istemeyin.

        

Beyninizden zıt şeyler istemeyin. Düğünde eğlenirken ölümü düşünmesini istemeyin.

        

4. Kendinize bir ödül verin. İçinizdeki bir dev olsa da bir yudum ilgi, bir yudum sevgiye muhtaçtır.

        

5. Karalı ve doğru biçimde isteyin.  Bedenen ve ruhen yapmak istediğiniz şeyi kararlı bir biçimde yapacağımızı belirtmemiz gerekir.

        

6. İstediğinizi elde edinceye kadar tekrar tekrar isteyin. Kendi kendinizi telkin edin. Sürekli istediğiniz şeyi aklınızda tutun.

        

EN FAZLA İLERİYE GİDEN OK EN ÇOK GERİYE GERİLMİŞ YAYDAN ÇIKAR. (ÇİN ATASÖZÜ)

 

 

         BİR SANTİMLİK BİR HATAYLA YOLA BAŞLAYANLAR, HEDEFİ KİLOMETRELERCE UZAKTA TAMAMLARLAR. (Çin Atasözü)

 

 

 

 

         DİNLENMEMEK ÜZERE YOLA ÇIKANLAR ASLA YORULMAZLAR.

                                                                                                M.KEMAL ATATÜRK

        

         Beyin mantıklı düşünmeyle birlikte yaratıcılığı da üretir ve yönetir. Düşünmek beynin tek başına çalışması demek değildir. Düşünmek, bireyin beyin merkezli, bedensel, ruhsal ve toplumsal bütünlükte bir etkinliğidir. Bireyin beyninin geliştirilmesi olanaklıdır. Bu amaçla beynin kendini sürekli farklı biçimde kurması sağlanmalıdır. Bunun yöntemi ise her konuda bireyin farklı düşünebilme yeteneğini geliştirmesidir.

         Bireyler arası zihinsel farklılık, beyinlerindeki nöron bağlantılarının nitel ve nicel farklılığıdır.

 

 

         İnsan beyninin kesintisiz düşünebilmesi için; iyi beslenmeye, üretmesi için alışkanlıklar ve alt yapıya, gelişmesi için özel yaşantılar (uygun iletişim ortamları) sağlanıp sunulmalıdır.

 

 

DAHA FAZLA BİLGİ TOPLAMA YOLLARI

 

 

         1. Gözün baktıkları arasından beyin ilgi duyduğunu görür. (Kulak içinde geçerlidir.)  

 

 

         2.Gözün baktıkları arasından beyin bildiğini görür. Bunun için daha çok bilmeye ihtiyacımız var.

 

 

         3.Görüş netliği bilgi kalitesine bağlı olsa da bakış netliği göz sağlığına bağlıdır. Göz sağlığınıza özen gösterin.

 

 

         4. Aç tavuk kendini mısır ambarında görür. Göz ihtiyaç duyduğu şeylere daha çok bakar.

 

 

         5. Eğer neyi aradığınızı bilirseniz, aradığınızın bulunabileceği yere göz daha dikkatli bakar. Bir konuya hazırlanırken ya da bir kitabı okurken aradığınız şeyi netleştirin.

 

 

         6. Baskın öğrenme kanallarınıza alternatif kanalları da ekleyin.

 

 

         7. Bilginin beyninizde derin izler bırakabilmesi için onu “etiyle buduyla “kaydetmeniz gerekir.

 

 

         Bilgiyi hem görüntüsü, hem sesi, hem hissi, hem tadı, hem de kokusuyla beynimize kaydetmeliyiz. Yani çok kanallı kayıt yapmalıyız. Bunun için;

        

a) Bilgiyi hayali olarak (zihinde) görmek, konuşturmak, dinlemek vb.

 

 

b) Bilginin olduğu ortamda gerçekten yaşamaktır. Laboratuar deneyleri,, keşif gezileri, proje çalışmaları vb.

 

 

Bilim adamları insan beyninde her bir dakikada 100.000 ile 1.000.000 arasında farklı kimyasal reaksiyonun olduğunu söylüyorlar.

 

 

Beyin bir dakikada 600 kelimeyi işleyebiliyorken, göz 150 kelime aktarıyorsa arada boş kalan 3/4 ‘lük sürede beyin başka konularla ilgilenir ve dikkat bölünür. Bunun çözümü hızlı okumaktır. Konuşma hızı aşırı olmamak şartıyla hızlı ve gür sesli olmalıdır.

 

 

Göz ve kulak beyni kesintisiz olarak bilgiyle beslemek zorundadır. Beyin boşluğu sevmez.

 

 

 

 

 

 

              Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var,

               Yaşadın mı büyük yaşayacaksın… A. Behramoğlu

 

 

BAŞARILI OLMAK İÇİN BEYNİ ETKİLİ KULLANMA YOLLARI

 

 

         1. Olmak istediğinizi görün. Bunun için ya beyinde canlandırmak ya da yer kişi ve mekânları görmek gerekir.

 

 

         2. Sonuçları erken yaşayın.  Bundan sonra sonucu gerçekleştirmek için içinizdeki dev uyanacaktır. Mademki gördüğümüze inanırsak gerçekleştiriyoruz. O halde ne olmak istediğimizi ve nerde olmak istediğimizi netleştirmemiz gerekir.

 

                                                                  

 İÇ DİSİPLİN

                                                                 

                                                                           Kendi omzuna tırman,

                                                                       Başka nasıl yükselebilirsin ki!

                                                                                                            Nietzche

 

 

 

 

 

 

         Bireyin başarılı olmasında en etkili yollardan biri iç disiplini geliştirmektir. İç disiplin gelişmeden dış disiplin yararlı olamaz. Bunun için belirli bir süre bireyin kendisini sıkı kontrol altında tutması gerekir. Thomas Jefferson’un ifadesiyle, “prensip söz konusu olduğunda, kaya gibi durmak, zevkler söz konusu olduğunda, akıntıya kapılıp yüzmek” gerekir. İç disipline sahip bütün insanlar yaşamda başarılı olur. Denemesi bedava…

 

 

         İnsanın özgür olması sorumluluk almasına bağlıdır. Sorumluluk alan insan ise bu sorumluluklarını ancak iç disiplini sayesinde yerine getirebilir.

 

 

         Artık çok çalışmayı değil, planlı ve iyi çalışmayı konuşmalı ve uygulamalıyız.“ İyi çalışmak” işi yapılması gerektiği şekilde yapmaktır.

 

 

         İç disiplini etkileyen bir başka olumlu faktörde iç konuşmadır. Kişi kendisini iç konuşmayla motive edebilir. Çünkü yapacağı her türlü olumlu ve olumsuz işi sonuçta en çok kendisini etkileyecektir.

 

 

         İç disipline sahip insanlar hem bilip hem yapanlardır. İç disipline sahip olmayan insanlar sadece seyridirler.

                                                                 

Ben artık şarkı dinlemek değil,

Şarkı söylemek istiyorum.

                                                                                           Nazım Hikmet RAN

                                                                          

İÇ DİSİPLİNİ GELİŞTİRME YOLLARI

 

 

         1. İstediğiniz şeyleri reddetmeyin, erteleyin. Canınız bir şeyi yapmak istemediğinde, ertelediğiniz şeyi yapma durumunda kendinizi ödüllendirin.

 

 

         2. Kendinizi fazla şımartmayın.

 

 

         3. Bedeninizi ve ruhunuzu pozitif pozisyonda tutun.

 

 

         4. Sloganların gücünü kullanın.

 

 

         — Çaresizseniz, çare sizsiniz.

         — Hiçbir şey imkânsız değildir, olsa bile!

         — Ya bir yol bul, ya yol aç, ya da yoldan çekil.

         — Karanlığın en fazla arttığı an güneşin doğacağı zamandır.

         — Üşenme, erteleme, vazgeçme.

         — Hayattaki en büyük eğlence başkalarının “yapamazsın” dediğini yapmaktır.

         —Uğraş, didin, düşün, ara ,bul, koş, atıl, bağır.Durmak zamanı geçti., çalışmak zamanıdır.

         — Eğer omlet yemek istiyorsan birkaç yumurta kırmak zorundasın.

         — Hayatta ya tozu dumana katarsın ya da tozu dumanı yutarsın.

         — Gerçek başarı, başarısız olma korkusunu yenmektir.

 

 

         5. Odanızın duvarlarına sizi etkileyecek özdeyişler yazın. Çağrıştırıcılarınızı tanıyın.

 

 

         6. Bütün gemileri yakın. “Tarık Bin Ziyad Endülüs’ü fethetmek için askerlerin kafasından geri dönme düşüncesini silmek için bütün gemileri yakmıştır.”

 

 

         7. İç disiplininizi kıran kişi, ye, durum ve objelerden uzak durun. (t.v, arkadaş, sevgili vb.)

 

 

         8. Her şeyin beyinde başladığını ve beyinde bittiğini unutmayın.

 

 

         9. Kendinize bir iç disiplin “repling”i bulun. (Tekrar tekrar yapılan hareket demektir. Başarılı olduğunuzda yapmış olduğunuz hareket.)

 

 

         10. Mutlaka bir yenilgiyle karşı karşıyaysanız iç dengelerinizi düzeltinceye kadar köyünüze dönün. Bu noktada yapılacak olan sizi en iyi anlayan kişilerin bulunduğu yere gitmektir.

 

 

         11. Başarınca neler olurdu? Oyununu oynayın.  Eğer gerçekten başarmış olduğunuzda yaşayacağınız duyguları bilseydiniz kesinlikle o işi başarmak için bir miktar istek duymaya başlardınız. Bunun için yapmak istediğiniz şeyleri yaptığınızda neler olurdu? Bunu yazın.

 

 

         Bir işi önce iç dünyanızda başarın sonra dış dünyanızda.

 

 

         12. Hırsın ve amacın gücünü kullanın.

 

 

1952 yılında Edmund Hillary, o zaman insanoğlu tarafından bilinen en yüksek nokta olan Everest’e tırmanma girişiminde bulunmuş. Bu girişimi başarısızlıkla sonuçlandıktan birkaç hafta sonra kendisinden İngiltere’de bir konuşma yapması istenmiş. Hillary sahnenin kenarına kadar gelmiş, elini yumruk yapmış ve bir dağ resmine bakarak yüksek sesle “Everest, beni bir kez yenilgiye uğrattın, ama bir dahaki sefere seni ben yenilgiye uğratacağım. Çünkü sen büyüyeceğin kadar büyümüşsün… Ama ben hala ilerleme kaydediyorum!” Bu konuşmadan tam bir yıl sonra 29 Mayıs’ta Edmund Hillary Everest’e ilk çıkan insan olmayı başarmıştır.

 

 

         13. Gerekçenin gücünü kullanın. Eğer bir işi yapmak için yeteri kadar mantıki, duygusal veya ekonomik nedenleriniz varsa onu mutlaka “bir şekilde” yaparsınız.

        

         14. İç disiplinin önemli bir unsuru da konsantrasyondur. Beyninizi uyduruk şeylerin meşgul etmesine izin vermeyin.

 

 

         15. İnsanların büyük çoğunluğu sonunda kazanacağı ödülü düşünerek iş yaparlar. “Havuç teorisi” Havuçlar önden çekilerek tavşanların yarıştırılmasıdır. Hem de havuç sopadan daha çok motive eder.

 

 

         16. Kendinizi bazı şeyleri yapmaya mecbur bırakın. İddialı konuşun. İddialarınız gururunuzu ateşlesin.

 

 

         17. Bir şeyi yapmanız gerekiyorsa, bu o şeyi yapmanız için gerekli ve yeterli nedendir. Bunun için de tamamen uygulamış olmanız gerekir.

 

 

         Eğer yapmanız gereken işleri yaparsanız belki yaparken zorlanır, acı çekersiniz ama bu acının sonunda mutluluk ve başarı vardır. Oysa yapmanız gerekenleri yapmazsanız hem yapmamanızdan dolayı iç huzursuzluk yaşarsınız hem de sonunda yaşayacağınız başarısızlık ile daha büyük acı çekersiniz. (dinlenmeyi, eğlenmeyi, sanatı vb. ertelemeyin.)

 

 

         18. Bir işi irade gücü kullanmadan yapmanın yolu o işi alışkanlık haline getirmektir.

        

         19. Kendinizi tanıyın. Sahip olduğunuz fiziksel, zihinsel ve ekonomik güçleriniz neler? Bunun için 30 ar tane kelime bulun. Hem iç dış dünya ile (I.adım), Seçilen 30 kelimeden 3 tanesini seçin.

 

 

         20. Şu anda durumunuz nasıl? Şu soruları yanıtlayınız.

 

 

*        Hayatımdan memnun muyum?

*        Hayatımda değişmesi gereken noktalar neler?

*        Değişmemesi gereken noktalar neler?

*        Ben kimim?

*        Nereden geliyorum?

*        Nereye gidiyorum?

*        Önümde hangi engeller var?

*        Hedef(ler)ime nasıl ulaşabilirim?

*        Hedefe ulaşmak için ne(ler) yapmalıyım?

*        Hedefe ulaştığımda ne ile karşılaşacağım?

 

 

21. Bir, beş, on yıllık amaçlarınızı belirleyin.

 

 

22. Kendinize bir amaç ve başarı modeli bulun. (Kahramanlarınız kimler?)

 

 

23. Kendinize bir misyon belirleyin. Varlık nedeninizi sorgulayın. Sizi bu dünyada tutan nedenler nelerdir?

 

 

24. Niçin İstiyorsunuz? Eğer bir işi yapmak için yeteri kadar nedeniniz varsa o işi mutlaka yaparsınız.

                  

 

 

İNSAN HAFIZASININ ÖZELLİKLERİ

 

 

         1. Formüle Etme:

         a) Kolay unuttuğunuz bir isim, kavram, soyut veya yabancı kelime bulun. (Ör: Dopamin)

         b) Kelimeyi hecelere ayırın. (do-pa-min)

         c) Her heceye uyan bir kelime bulun.

         ç) Bu kelimelerden oluşan anlamlı bir cümle kurun. (ÖR: DOğulu PArlamenterler Mindere)

         d) Kelimenin anlamı ile cümle arasında abartılı, komik, saçma, renkli bağ kuran senaryo oluşturun.)

 

 

         2. Ritmik Şeyler Akılda Kalır ve Birbirini Çağrıştırır.

 

 

         3. Tekrarladıkça Akılda Kalır. (Nakarat)

 

 

         4. Soyut Kavramları Sembolize etmek Örneğin; Adaletin terazi ile somutlaştırılması.

 

 

         5. Empati Kurmak.

 

 

         Diğerkam: Diğerini düşünmek, diğerlerinin de haklarına, duygularına, varoluş gerekçelerine en az kendimiz kadar saygı duymamız zorunluluğu ve erdemi.

 

 

         Aşk, diğerkamlığın en yoğun yaşama biçimi, adanışın, kendini aşık olunan için var kılışın zaferidir.

 

 

 

 

 

 

EN GÜZEL DENİZ:

 

 

       HENÜZ GİDİLMEMİŞ OLANDIR.

 

 

EN GÜZEL ÇOCUK:

 

 

HENÜZ BÜYÜMEDİ.

 

 

EN GÜZEL GÜNLERİMİZ:

 

 

HENÜZ YAŞAMADIKLARIMIZ.

 

 

VE SANA SÖYLEMEK İSTEDİĞİM EN GÜZEL SÖZ:

 

 

HENÜZ SÖYLEMEMİŞ OLDUĞUM SÖZDÜR.

 

 

                                         NAZIM HİKMET RAN

 

 

 

 

 

 

 

 

ÖĞRENME TÜRLERİ

 

 

 

 

         1. DİNLEYEREK ÖĞRENME:

 

 

Dinleme, konuşan kişinin vermek istediği mesajı, pürüzsüz olarak anlayabilme ve söz konusu uyarana karşı tepkide bulunabilme etkinliğidir. Dinleme, öğrenme ve zevk alma yollarından biridir. İşitmek ve dinlemek birbirinden farklıdır. İşitme isteğimiz dışı gerçekleşir. Yani çevremizdeki seslerin duyu organımız yoluyla beynin duyma bölümüne iletilmesidir. Duyma ise bu seslerin ne anlatmak istediğinin çözümlenmesidir. En kolay öğrenme yollarından biri dinlemek, diğeri modellemektir. Etkili dinleme yöntemlerinden birisi “empatik dinleme”dir.

 

 

         Etkin Dinleme:

         a) Göz ilişkisi kur.

         b) Önde otur.

         c) Kopma!

         ç) Sorumluluğunu bil.

         d) Uygun soru sor.

         e) Not tut.

         f) Araştır/Aktif katıl.

         g) Nerede kullanılır?

         h) İlişki kur.

         I) Kollarını bağlama.

 

 

         Bir konuşmacıya duyulan saygıyı göstermenin en iyi yolu onu dinlemektir.

 

 

         Dinleyicilerinizin sizi dinleyip dinlemediğini anlamak için gözlerinin içine (kısa süreli) bakınız.

 

 

         Kendinizi dinleme konusunda eğiterek dinleme özürlü toplumda gerçek bir fark yaratabilirsiniz. Öğrenme sorumluluğu tamamen öğrenen kişiye aittir. Bu nedenle öğrenen kişinin öğrenme konusunda üzerine düşeni yapması gerekir.

 

 

         Dikkatin dağılmasını önlemek için sürekli sorular sormak gerekir. Not tutma dikkatin dağılmasını engeller.

 

 

         Dinlerken anlatılmış olan konular ile o anda anlatılanları birlikte değerlendirerek neler söyleneceğini tahmin etmeye çalışmak iki türlü yararlıdır. Birincisi; dikkati uyanık tutar, ikincisi ise bilgiler arasındaki ilişkileri görmenizi sağlar.

 

 

         Dinleme kurallarından birisi de kolları bağlamamaktır.Kolları bağlamak iletişimi kesmek anlamına gelir. Bir araştırma sonucu: “Kollarını daima bağlı tutmaları istenen öğrencilerin öğrenme veriminin %38 oranında düştüğü görülmüştür.

 

 

         Başkasını dinlerken iç konuşma yapılması öğrenmeyi engeller. Ayrıca karşıdakine vereceğiniz cevabı hazırlarsanız çok şeyi kaçırırsınız.

 

         Dinlemenin Kuralları:

 

 

         1. Konuşmayı Kes: Konuşurken dinleyemezsin.

         2. Konuşmacıyı Rahatlat: Konuşmacıya jest ve mimiklerinle rahatlatıcı ipuçları ver.

         3. Dinlediğini Belli Et: Konuşmacının anlattıklarına göre yüz ifadeni değiştir.

         4. Dikkatini Konuşana Ver:

         5. Konuşanı Anlamaya Çalış: Kendini onun yerine koy.

         6. Sabırlı Ol: Konuşana zaman ver; konuşmasını kesme, acele işin varmış gibi davranma.

         7. Sakin Ol, Sinirlenme: Sinirlenen insan, sözcüklere yanlış anlam verir.

         8. Eleştiriye Açık Ol: Savunmaya geçme.

         9. Soru Sor: Soru soran dinliyor demektir.

         10. Konuşmayı Kes: Dinlemenin başı da sonu da buna bağlıdır.

 

 

2. METEFORLA ÖĞRENME:

 

 

         Metafor: Bir şeyin başka bir şeye benzetilerek anlatılmasıdır. Örneğin; İnsanlar (benzetilen) ay gibidir (benzeyen) sadece parlak yüzlerini (benzetme yönü) gösterirler. (Cenap Şahabettin)

 

 

         Metafor Geliştirmek İçin;

         a) Konu

         b) Özellik

         c) Benzeyen

         ç) Benzerlik ilişkisi

        

Meteforla öğretim konunun anlaşılmasını, örneklendirilmesini ve konunun somutlaşmasını sağlar. Çünkü; bilgi beynimizde bu sayede daha önce öğrendiğimiz bilgilerle ilişki kurabilecektir.     

3. AKROSTİŞ KULLANARAK ÖĞRENME:

 

 

         Öğrenmeniz gereken kavramları kodlama yaparak yapılan öğrenme türüdür. Örneğin; Böbreğin katmanları; zar, kabuk, öz ve yalacık (ZARKÖY)

 

 

         Sorun çözmenin 5 T’si:  Tespit et, Tahlil et, Tanımla, tavrını doğru koy, Tekniğini öğren.

        

         4. GÖZLEM YOLUYLA ÖĞRENME:

 

 

         İnsanlar çevrelerindeki kişilerin davranışlarını ve bu davranışların sonucunu gözlerler. Gözledikleri davranışlardan olumlu bulduklarını taklit ederken, olumlu bulmadıklarını ise taklit etmezler. Bu nedenle öğrencilere gözlem yoluyla öğrenmede öğrencilere  gerçek hayattan, roman ve film kahramanlarından olumlu modellerin sunulması gerekir.

 Öğretmenler öğrencilerin en başta model aldıkları kişilerdendir. Öğretmenler bu durumun farkında olarak hareket etmeli ve öğrencilere çok olumlu model teşkil etmelidir.

Sınıfta öğretmen olumlu davranan öğrencileri ödüllendirerek diğer öğrencileri olumlu davranışlara yöneltmelidir.

 

 

         5. SIFIR TEKRARLI ÖĞRENME:

 

 

         Tekrara dayalı olmayan, yalnızca kişinin ihtiyaçlarını için onun tarafından 1 defada gerçekleştirilen öğrenmedir. Yalnızca 1 defa duymamıza ya da görmemize karşı aklımızda kalan bilgiler, bunlara gereksindiğimiz için ve özel bir çaba harcamadan öğrenilmiş olanlardır. Hoşumuza giden ki ona ihtiyacımız olduğunu gösterir- bir fıkra, bir şarkı, bir resim vb. anında “kapar”ız.

 

 

         İşte bu, “Sıfır Tekrarlı Öğrenme”dir ve dikkat edilirse bir “yaptırım” söz konusu değildir. Dolayısıyla bir zihinsel operasyona tabi tutulma da söz konusu değildir.

 

 

         İşte çağdaş eğitim, erdem,akıl ve inanç değerleri birikiminin günümüzdeki düzeyi çerçevesinde, kişinin kendi özgün ihtiyaçlarının gerektireceği ve kişinin kendisince farkına varılacak bilgi, beceri, tutum ve davranışların, yine kişinin kendi öğrenme profiline uygun biçimde öğrenilmesi için uygun ortamların yaratılıp sürdürülmesine yardımcı olunması süreci olarak anlaşılmalıdır.

 

 

 

İLK ÇAĞLARDA GÜÇLÜ OLAN, ENDÜSTRİ ÇAĞINDA ZENGİN OLAN KAZANIRDI. BİLGİ ÇAĞINDA İSE BİLGİLİ OLAN KAZANACAKTIR.

 

 

ÇEŞMELERDE BARDAĞIN DOLDURMADAN KOR İSEN

BİN YIL DAHİ BEKLESEN KENDİ DOLASI DEĞİL.

                                                                   YUNUS EMRE

 

 

 

 

 

 

ÖĞRENME KALİTESİ NASIL SAĞLANIR?

 

 

         Bizi güçlü yapan yediklerimiz değil, sindirdiklerimizdir. Bizi bilgili yapan okuduklarımız değil, kafamıza yerleştirdiklerimizdir. Bunun için okuduğumuz kitaplardan mutlaka yaşama dair sonuçlar çıkarmalıyız.

 

 

         Öğrenme kalitesini artırmak için “Öğrenme profilini” keşfetmek ve verimi düşüren unsurları ortadan kaldırmak gerekir. Başarılı insanların öğrenme stratejilerini izlemek ve uygulamak gerekir.

 

 

         Her insanın telemde iki anlama sınırı vardır:

 

 

         1. Anlayabileceklerimizin sınırı (A)

        

2. Anladıklarımızın sınırı (B)

 

 

         Zihnimizdeki haritanın sınırlarını genişleterek daha çok şeyden anlayabiliriz.

 

 

         “İnsan yeryüzünde olan şeyleri görmezlikten, bilmezlikten gelme hakkına sahip değildir. (Dostoyovski)

 

 

         *Sözcük dağarcığının geliştirilmesi anlama kapasitesini artırır.

 

 

         *Ansiklopedi okumak anlama kapasitesini artırır.

 

 

         *Günlük gazete, bilim, sanat dergileri okumak,

 

 

         *Matematik problemleri okumak ve çözmek,

 

         *Felsefe okumak,

 

 

         *Düşünmek için düşünerek okuyun, Konfuçyüs” Okumadan düşünmek yararsız, düşünmeden okumak gereksizdir.” der.

 

 

         *Çok kitap okumak beyindeki sinaps bağlantılarını, sözcük sayısını ve anlama yeteneğini artırır.   

 

 

         *Öğrenmenin en iyi yollarından biri başkasına öğretmektir.

 

 

         *Öğrendiğiniz şeyleri kendi cümlelerinizle yazmanız kalıcılığı artırır.

 

 

         *Yazarak öğrenme, grafik, tablolar oluşturma öğrenme kalitesini artırır.

 

 

         *Öğreneceğimiz konudan neleri öğrenmek istediğimize ilişkin sorular yazarak işe başlamak öğrenme kalitesini artırır.

 

 

         *Okurken 5N 1K formülünü kullanmak verimi artırır.

        

     *Öğrenmede oranlar yaklaşık şöyledir.

 

 

Bir konuyu sadece derste dinleyerek onun %20’sini öğrenebiliriz. Eğer aynı konuyu bir de kitaptan okursanız %40’ını kavrarsınız. Daha önce okuyup, dinleyerek  öğrendiğiniz konunun bir kez de yazılı özetini çıkarırsanız bilginin %60’ına sahip olursunuz. Eğer bu konuyu bir de başkasına anlatırsanız %80’ine sahip olursunuz. Buna ilave olarak konunun bitiminden hemen sonra bir tekrar yaparak %90’a çıkarabiliriz.

 

 

*        Öğrenmek için okumada konunun başındaki ilk paragraflar –bilgiler “başlangıç etkisi” konunun sonundaki bilgiler ise “bitiş etkisi” dolayısıyla unutulmaz, hatırlanır. Bu neden böyledir? İlk paragrafta beyin “aç” olduğu için bilgiye hemen yutar. Orta kısımda ise beyine bilgi giriş çıkışı fazlalaştığından sadece ilginç olanlar, diğerlerinden büyük ölçüde farklı olanlar ve tekrar edilenler akılda kalmaktadır. Son paragrafta ise “finişe varma mutluluğu” ve daha unutma süreçleri yeni başladığı için kolay hatırlanır.

 

 

 

 

*        Okunacak metni “tanımak” öğrenme verimini artırır. Beyin neyi okuduğunu, nereye kadar okuyacağını, ne kadar sürede bitirebileceğini bilmek ister. Bunun için parçayı bir “ön okuma” sürecinden geçirmek gerekir. (Araziyi tanıma)

 

 

*        Anahtar kelime özeti çıkarmak öğrenme kalitesini artırır. Anahtar kelime(ler) bilgi taşıyıcısı olan kelimelerdir. Anahtar kelimeleri kitabın kenarındaki boş yerlere yazmak gerekir. Anahtar kelimeler yoğun, çarpıcı ve özetleyicidir.

 

 

*        Konuyu bir bütün halinde ve görsel olarak gösteren bir şema bilginin kalıcılığını artırır, hatırlamayı kolaylaştırır. Bunun iki nedeni vardır;

 

 

*         Birincisi her şeyi bir bütün olarak, “kuşbakışı” görmek o bilginin parçaları arasında ve parçalarla bütün arasındaki ilişkileri görmemizi sağlar. İlişkileri kurmak ise öğrenmenin kendisidir. 

 

 

 

 

*        İkincisi görsel bir şemanın beynimize “bilginin resmi”ni göndermesidir.

 

 

*        Beyin görüntü kaydını ses kaydına göre 20-25 kat daha iyi hatırlar.

 

 

*        Bilginin formatını (sistematik) değiştirin. Sekiler, grafikler, bilginin düzenlenişinin değiştirilmesi öğrenmeyi kolaylaştırır.

 

 

*        Öğrenilecek konuları parçalara ayırmak ve basamaklardan adım adım ilerlemek öğrenme motivasyonunun artırır. Bir çok kişi bir işi yaptıktan sonra elde ettiği sonucu hemen görmek ister. Sonucun alınması güdülenmeyi artırır. Örneğin ekmeği bölerek yediğimiz, suyu yudum yudum içtiğimiz gibi bilgiyi de beynimize “dilim dilim” göndermemiz gerekir.

 

 

*        Okurken kelimelerin takibini değil düşüncelerin takibini yapmak anlamayı kolaylaştırır. Kelimeleri okumak amaç değil araçtır. Profesyonel bir okuyucu kelimelere takılmadın yazının düşünce örgüsünü okur. Bir metindeki fikir sayısı kelime sayısından daha azdır. Fikirleri toplamak  akıllı olmanın gereğidir. Bunun yolu “Ne Önemli” sorusuyla işe başlamak gerekir.

 

 

*        Öğrenilen bilginin nerede , hangi sorulara karşı, nasıl kullanılacağını bilmek öğrenme verimini artırır.

 

 

*        Gramer kurallarına ve dil psikolojisine dikkat ederek okumak okuma verimini artırır.

 

 

a) Dilimizde benzerlikler “gibi” edatı ile kurulur. Örneğin; Hafıza eğitiminde olduğu gibi hızlı okumada da önemli olan teknikleri bilmek değil onu kullanmaktır.

 

 

      b) Farklılıklar ve zıtlıklar ise “oysa” kelimesiyle ortaya konulur. Örneğin; “Karadenizliler sıcak kanlıdır, oysa daha yukarıya çıkıp Sibirya’ya giderseniz kanlar soğumaya başlar.”

 

 

     c) Eğer “ama, ancak, aksine, bunun tersine” gibi kelimelerle karşılaşmışsanız bilinki düşünce akışı “U” dönüşü yapacaktır.

 

 

     ç) “Aslında” kelimesi ise kendinden önceki cümleyi zayıflatıp kendinden sonraki düşünceyi güçlendiren bir kelimedir.

 

 

      d) Konuşmalarda yada metinlerde şu kelimelerden sonra anlatılmak istenenlere büyük önem veriliyor demektir. “En önemlisi, buradaki kritik nokta, sonuç olarak özetlersek, netice itibarıyla, kısacası, hayati nokta, dikkat etmeniz gereken nokta, buradaki anafikir, can alıcı kısım, unutmayın ki, esas boyut vb.”

 

 

 

 

PRATİK ÖĞRENME NOTLARI

 

 

*        Konuya hangi metodla hazırlanacağınıza karar verin. Ama öğrenme stilinize uygun olsun.

*        Bir konuyu dinlerken kimin söylediğiyle değil ne söylendiğiyle ilgilenin.

*        Bir derste iki defa söylenen her bilgi önemlidir.Önemli kavram ve anahtar kelimeleri unutmamanın yolu bunları en az 3 defa büyük harflerle yazmaktır.

*        En iyi not en az kelime ile en fazla bilgiyi aktaran nottur.

*        Okuduğunuz kitap sayfalarının 1/5 ‘i kadar sayfa yazı yazmamışsanız, o konuyu tam olarak sindirememişsiniz demektir. Yazarak öğrenmeyi alışkanlık haline getirin.

*        Dersi derste öğrenmek başarılı öğrenmenin en etkili yoludur. Bunun için derste dersi düşünün.

*        Konu özetlerini soru cevaplı olarak çalışın.

*        Anafikri yakalamak için ilk ve son paragraflara hemen dikkatle bir göz gezdirin.

*        Öğrenmenin monotonluğunu yenmek ve beyninizin beyninizin sıkılmasını engellemek için 3-4 farklı renkte kalem ile konuları altını çizin.

*        En verimli çalıştığınız zamanları bulun ve o zamanlarda çalışın.

*        Zihninizi çalıştığınız konulardan uzaklaştırmak için kendinizi güdüleyin.

*        Beyninizin ve bedeninizin ihtiyaç duyduğu portakal, C vitamini gibi pozitif enerjiler almasını sağlayın. Uyku, uyuşukluk vb. Açmak için çay, kahve gibi içecekler için.

*        Anlamını bilmediğiniz kelimeler varsa hemen sözlükten karşılığını bulun.

 

 

 

 

 

 

 

VERİMLİ DERS ÇALIŞMA

 

 

1- TARAMA: KONUYU ÖN OKUMA YAPINIZ. BUNUN İÇİN 3 – 5 DAKİKA AYIRABİLİRSİNİZ. ŞİMDİ ŞU SORULARI YANITLYINIZ.

 

 

*        KONU NE?

*        HANGİ SAYFAYA KADAR OKUNACAK, NE KADAR SÜRE GEREKLİ?

*        KONUNUN ANA FİKRİ NE?

*        BAŞLIKLARI SORUYA ÇEVİR VE HFIZANA İYİCE YERLEŞTİR.

*        DÜŞÜN! KONUNUN İLGİNÇ YANI NERESİ?

*        EN ÖNEMLİ ANA KAVRAMLAR NELER?

*        EN SON PARAGRAF, İTALİK KOYU YAZILAR NELER?

*        BİLMEDİĞİN SÖZCÜKLERİ BUL ALAMINI YAZ.

*        SINAVDA NERELERDEN SORU ÇIKABİLİR?

*        KONU İLE İLGİLİ 10 SORU ÇIKAR VE YANITLA.

*        YAZININ TAMAMINI OKU. AYNI KONUYU EN AZ  BİR BAŞKA KAYNAKTAN OKU.

*        YAZIYI; ZORUNLU ( Z ), FAYDALI ( F ), GEREKSİZ ( G ) HARFLERİYLE KODLA.

*        ( ? ) ANLAŞILMADI ARAŞTIR, ( U ) UYARI, ( ! ) DİKKAT ET, ( T ) TANIMLA, ( ÖR ) ÖRNEKLE, ( KCA ) KENDİ CÜMLELERİNLE ANLAT.

*        BİLGİYİ GÖRSELLEŞTİR. RESİM, GRAFİK VE TABLO ÇİZ. KONUYLA İLGİLİ RESİM, HARİTA VB.. İNCELE.

*        KANUYA FARKLI FORMATTA SESLİ OLRAK OKU. FARKLI BULGULARI NOT ET.

*        KONUYU GÜNÜMÜZLE, YAŞADIĞIN BİR OLAYLA İLİŞKİLENDİR.

*        BU KONUYU ÖĞRENDİĞİNDE SANA SAĞLADIĞI FAYDALARI VE HİSSETTİKLERİNİ YAZ.

 

 

 

 

HERŞEY SENDE GİZLİ

 

 

yerin seni çektiği kadar ağırsın

                            kanatların çırpındığı kadar hafif…

                            kalbinin attığı kadar canlısın

                            gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…

                            sevdiklerin kadar iyisin

                            nefret ettiklerin kadar kötü…

                            ne renk olursa olsun kaşın gözün

                            karşındakinin gördüğüdür rengin…

                            yaşadıklarını kar sayma

                            yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa

                            sevdiğin kadardır ömrün.

                            gülebildiğin kadar mutlusun

                            üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin

                            sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin

                            güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer

                            ve karşındakine değer verdiğin  kadar insansın

                            bir gün yalan söyleyeceksen eğer

                            bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın

                            ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret

                            ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın

                            unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın

                            güneşin seni ısıttığı kadar sıcak

                            kendini yalnız hissettiğin kadar yalnızsın

                            ve güçlü hissettiğin kadar güçlü

                            kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin… işte budur hayat!

                            işte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın

                            bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün

                            ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun

                            çiçek sulandığı kadar güzeldir          

                            kuşlar ötebildiği kadar sevimli

                            bebek ağladığı kadar bebektir

                            ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,

                            SEDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN…

                  

 

 

                                                                  Can YÜCEL

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İLGİNİZE

 

 

TEŞEKKÜR

 

 

EDERİM.

 

 

 

 

 

 

CEMİL COŞKUN

 

 

                                     İLKÖĞRETİM MÜFETTİŞİ/ İSTANBUL

 

 

 

 

 

 

 

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol